25 Mart 2010 Perşembe

Nöron

Fotoğraflarını çektiğin partide, kendine ait bir fotoğrafa rastlamamaktır fotoğrafçılık. Özveri ister. Deneme maksadıyla, kısa süreliğine elimde bulunan bu DSLR makina bana şunu aktardı "Fotoğraf çekme demiyorum, hobi olarak yine çek."

Nöron meselesi de, şu anda ağrımakta olan hücrelerime ithafen yazılmıştır. Saçımı toplayınca, kafamdaki tacın sıkıştırması ile başım ağrıyor. Tabi bu eyleme, CS ödevi ile while fonksiyonu halinde uğraşmak ve while'ın istediği önkoşulu yani ödevi bitirememeyi sürekli olarak sağlayıp, tekrar başlamak eklenince acı katlanıyor.

Nöronlarıma etki eden iki şey daha var bir on dakikadır. Birincisi şu ki: Kardeş Türküler - Bahar albümünü indirdim, dinliyor idim. "Yanıyorum" isimli şarkıya geldi, "oha, Neşet Ertaş şarkısı, ver sesini ver" dedim, şarkıya eşlik etmeye başladım. 1.22'ye geldi şarkı ve o ana kadar "hea, iyi yorumlamışlar hakkaten" şeklindeki sözüm "oha, Neşet geldi, aç sesini aç" oldu. Zerre kadar beklemiyordum bunu. Konuk sanatçının, süpriz sanatçı olduğu şarkıların hastasıyım.

İkincisi de, sözlük yaran başlıklar okurken oldu. Bi'kaç örnek vereyim, anlayacaksınız beni:
"Soğuk savaş sırasında füzesine kazak giydiren ülke"
"Sinirden atom parçalayan fizikçi"
"Klip çekmesinler diye boş fabrikaya köpek bağlamak"
"La havle ve la isla bonita"
"Maraş Dondurmacısına para uzatıp çekmek"
"hüseyin düzmez kız yurdu"

19 Mart 2010 Cuma

sözlük

house m.d. : elinizde izlenmemiş lost bölümü yoksa, "hmm, 1 saat kadar boş vaktim var, ne yapayım" etkinliğidir.

kahvaltı : uyanma sebebi. yatakta keyif yapmaktan daha güzel bir şey yok diyenlere, bir adet cemil koçak kahvaltısı öneriyorum.

manga : sonisphere'e gitme sebebiydi bir çok insanın, etkinlikten "gelen acımasız tepkiler" üzerine ayrılmaları kötü oldu. ayrıca gelmiş geçmiş en efsane manga, death note'un soundtrack'leri şahanedir.

nevruz : eskiden, lisede, nevruz kutlamaları ile okul içinde çeşitli turnuvalara ve yarışlara katılırdım. çuvalla koştum, ağzımda kaşıkla yumurta taşıdım (kırıldı), halat çektim, yoğurt yedim, ateş üzerinden atladım. sebebini bilmiyordum hiçbirinin. bugün ateş üzerinden atlamanın sebebini öğrendim, eski usül bir etek tıraşıymış. halat çekmenin eski usül bir kadın doğum uzmanlık sınavı olmasından korku ve endişe duydum.

fasıl : güzel kişilerle sohbet zirvesi.

return 0 : kapat, kapat.

14 Mart 2010 Pazar

Tıp

Cuma günü, vergi dairesinden aldığım "yok, biz tutanak tutmuyoruz artık, nüfus müdürlüğü ile halledicen işini" cevabından sonra, elimi ayağımı çektim şu nüfus cüzdanı mevzusudan. "Nasip", "kader", "her işte bi' hayır vardır", "boşver ya, olan oldu", "şuraya ne yazıldıysa o olur" diyerek geziniyorum. "Pazartesi günkü konserin nasıldı" diye soran insana, "ya nüfus cüzdanımı kaybettim ben o gün" dediğim anda üzüldüm ama yine de. Nüfus müdürlüğündeki salak memura bağırıp çağırınca geçer sandımdı halbuki. İnsanın Bronx'ta ilk sahne aldığı günü böyle anlatması sıkıcıymış. Gerçi ben ilk Ege Üniv. konserini (bu mayısta bir daha olacak diye ilk dedim) de "konser" olarak hatırlamıyorum, o hiç de sıkıcı değil mesela. Neyse o konuyu sonra konuşuruz.

2010'un şu ilk günlerinde günde iki tane 1000mg'lık antibiyotik almak bünyemde "evet lan, uzay çağındayız, haplarla beslenicez artık" hissini yarattı. Yine de beyti kebab varken, kimsenin kapsülle yetineceğini zannetmiyorum. Veya, Türkiye'ye geç gelir bu uygulama (bkz. matbaa), ("2010'a girdik, nerde lan uçan arabalar" başlıklı yazıyı da unutmamak lazım).

"Bugün dünya pi günüymüş, üç alıcakmışız bugün pi'yi ehue" diyen her 3 kişiden birisi süper bir mini cooper kazanıyor diye bir şey yok! Kimden duyuyosunuz olum böyle şeyleri.

Doktor "Başın ağrırsa eğer, haber et sevk yazayım, nörolog'tan kafatası filmi isteyelim, ciddi bir şey olabilir" dedikten bir saat sonra başım çatlamaya, hatta kıvılcım çıkarmaya başladı. Cihan aradı, "Abi şu ilaçları kullanıyorum", "Olum, o ilacın ciddi yan etkileri var, öyle hemen başlamasaydın kullanmaya". Dedim, aha ölüyorum. Sonrasında Burcu, "Başım çok ağrıyor" deyince, "Oley, bi' tek benim ağrıyor zannetmiştim, cuma içtiğimizden oldu herhalde" deyip rahatladım. Ardından Cihan'ın odasından defter almaya gittim, "Ahanda, ilaç bu", "Haa, yok lan, alakası yok, benim dediğim ilaç bu değil, bu ilaç iyi ki, ayrıca bende defter yok". Şu anda, mutlu mesut bu paragrafı yazıyorum. Tıp yoktur, az psikolojik korku vardır.

Veya, yukarıdaki olay şöyle oldu. Doktor ilk cümleyi dedikten sonra içtiğim ilaç, baş ağrısı yan etkisi yaptı. 1 saat önce aldığım majezik de beni iyileştirdi. Evet lan, öyle oldu. Tıp da var hatta, bilimlerin içinde en bilim tıp.

9 Mart 2010 Salı

Alternatif yollar

12.45 kadıköy shuttle'ı ile rıhtıma gitmeye niyetlenip de yapamazsan, bu yazıyı hatırlamak hayatını kurtarabilir.
Alternatif yol : 12.48-50 civarı kalkan viaport servisine bin, viaport'ta koşarak (yoksa yetişemezsin) pendik (veya bostancı) servisine bin, ordan da ver elini kadıköy minibüsü. 3TL'ye yaklaşık 2.45 gibi kadıköyde oluyorsunuz ("dünyanın en güzel kızıyla pendik'e gitmek" başlıklı sözlük girdisine de saygılar, güldüm).

Eğer Tuzla'ya gidip, adliye-karakol bulmak isterseniz okları takip etmeye çalışın önce. Muhtemel sonuç olarak mekanı bulamayacaksınız.
Alternatif yol : O anda bir insana sorun (Tuzla insanı sözlüğü : Karşına mopaş gelcek = Mopaş'ı göreceksin; Dimdirek git = Düz ilerle).

Karakolda, "nüfus cüzdanımı kaybettim, tutanak tutturmak istiyorum" deyip, "Biz kayıplara bakmıyoruz, çalıntılara bakıyoruz" cevabı üzerine, "Belki yere düştü ve birisi çaldı" dedikten sonra karşınızdaki adamdan cevap beklemeyin.
Alternatif yol : OkBy.

"Sigaranız var mı?" sorusuna, "Yok ama Djarum var" yanıtını verirseniz, "Oha, jarumsun! " cevabını aldığınızda ürkmeyin hemen.
Alternatif yol : "Ehe.. He.. (Djarum'u paketiyle birlikte verip, o anda bırakmak)".

5 Mart 2010 Cuma

Hasta

Hastası olduğum birkaç olay var şu hayatta.

Öncelikle, kahvaltıda çay /sütlü kahve içmeyi çok seviyorum. Ama öyle, bayıldığım falan yok çayın /sütlü kahvenin tadına. Kahvaltı, uzun süreli bir açlığın sonunda geldiği için, çok şahane bir olgu zaten genel olarak. Çayı sevmemin sebebi de, poğaça, peynir ve zeytin ile dolu ağızdan, mideye giden yolun habercisi olması. Kahvaltı masasının sohbeti de gayet iyi bence. Hiç susmaz kahvaltı sohbetleri. Gecenin bir köründe yanından ayrıldığın insanla, sabahın ilk ışıklarında kahvaltı ediyor isen bile, rüyalardan sohbet açılır.

İkincisi, CS201 dersi. Programlama dilini bilmek bile, "maillere bakmak" gibi bir boş zaman aktivitesi olan bir adam için şahane bir şey. Üzerine, bu derste uygulamalı olarak program yazmak ve programın çalışmasını izlemek insana huzur veriyor. Bu dersin en büyük ödülünün "Press any key to continue..." olması biraz üzücü yine de.

Müziği ne kadar sevsem de "Prova iptal" haberine de hastayım ben. Haftada 4 akşam prova alınca, hayatındaki müziği durgunlaştırmak gerektiğini hissediyorsun haliyle. Ama meyvesini almaya başlayacağım yakın zamanda.

Hastası olduğum bir şey daha var ki şimdi hasta kendisi.