29 Ağustos 2010 Pazar

anket

Referandum hakkında güvenilir bir anketin olmadığı, +5,-5 tahminlerin bile artık hiç bir haberde yer almadığı bir seçime gidiyoruz. Sebebi ise, muhtemelen artık tüm anketlerde inciSözlük parmağı olduğu için. İnciSözlük hedefine ulaşmışken, bizi de heyecanlı bir seçim bekliyor.

En çok da seçim gecesi, pasta dilimleri arasından seçim oylarını izlemeyi seviyorum.

24 Ağustos 2010 Salı

başkaKimseVarMı

Şimdi kafamdaki tüm çelişkileri falan bıraktım, şu iki soruyu merak ediyorum sadece :

Mor ve Ötesi'nin albümünlerine geldi sıra iTunes'ta. Yaklaşık 7 saattir akıyor şarkılar bir bir. Maroon 5'ın albümlerini indirmiştim, m'den devam etmiş arkadaş. Herneyse, soruya gelelim. Uyan'ın 10. dakikasından başlayarak 17 dakika boyunca çalan hidden track'i albümün en tüyler ürpertici şarkısı bulan bir tek ben miyim acaba dünyada ?

İkincisi de böyle aklına bir tespit geldiğinde mesela, "Bunu nereye yazayım lan, twitter'a mı, facebook'a mı, bloga mı?" ikilemini yaşayan benden başka kimse var mı?

Dipnot : Başlığımı istemsizce naming convention'a uygun olarak yazdım.

21 Ağustos 2010 Cumartesi

havuz

Perşembe günü, Shuffle olarak aldığım prova ile, önümüzdeki yılın prova maratonunu açmış bulunuyorum. Uzun bir müzik yılının daha beni beklediğini, ve bu sene özel sürprizlerle sahneye çıkacağımı biliyor ve sizlere aktarıyorum. Bazı müzik projesi fikirlerim beni heyecanlandırıyor. Herneyse, provaya dönersek, ta Bronx konserinden bu yana ilk defa Shuffle'ın müziğinden çok haz aldım. Birbirini okuyan 5 elemanın müzik yapması kadar güzeli yokmuş bu piyasada.

Provanın ertesi günü de, Utku'larda mangal partisi (mangal partisi deyince sanki 9 abazan erkekten oluşan gürültülü bir ekiple, çirkin şakalar eşliğinde takılmışız gibi oldu. En iyisi alafranga versiyonunu kullanalım, "barbekü partisi" diyelim. ) ayarladık. İçki ve yemek alışverişinde bile eğlenebilen bir grup olarak sızana kadar güldük. Geceden akılda kalan azıcık tuhaf hikayeleri yazayım :

- Gitmeye hazır halde, saatler 14'ü gösterirken beklenen insan Selimcan gelene kadar gökyüzünde bir tek bulut yoktu. Güneş tam bizi uzaklardan gelen kavruk Brezilyalı forvetlere benzetirken Selimcan geldi. Tam o anda güneşin el sallayarak uzaklaştığına tanık olduk. Hamama girelim bir an evvel (derin nüktecikler, şakalar falan).

- Alışveriş sırasında, içkileri aldıktan sonra et ve tavuk reyonunu bir 10 dakika aramışızdır muhtemelen. Meğer içki reyonunun yan bitişiğindeymiş. Her ne kadar "ama yolda cips mips aldık eabi" diye avunsak da, içimiz gitti bence.

- Havuza giren 6 kişinin 30 saniyelik beyin fırtınası sonucunda yaratılan sutopu (ama tüylü tenis topuyla) son zamanlarda en zevk alarak oynadığım oyun oldu. Her ne kadar parmak ucumdaki yarığın ve sağ pazumdaki morluğun sebebi o oyun olsa da, güzel bir galibiyet aldık (bkz: kanının son damlasına kadar oynamak). Tabi huylu huyundan vazgeçmiyor, perdeleme yapıp pick-and-roll ile takımıma sayı kazandırdım. İbret niteliğinde vidyolar çekildi maç esnasında, onları da ısrarla isteyiniz.

- Mangalın ilk defa sorunsuz yapıldığı bir organizasyondu. Çok da güzeldi. Oruçları bozmamak için bu paragrafı atlıyorum derhal.

- Gitarlar çalınmaya başlandığında, yine "Promises-Bu böyle" nakarat şenlikleri geleneği, tüm bağırışlarıyla sürdü. Creep'teki "run"ları söyledikten 30 saniye sonra, güvenlikten uyarı aldık ("müziğim ben öldükten 50 sene sonra anlaşılacak". Ben öldükten sonra anlaşılacağım tribi de en sevdiğimdir). İki gitardan birinin mi teli, diğerinin re teli yoktu, gerçi kıyak kafayla tribünden marş söyler gibi söylenen müziklerde böyle ufak detayların önemi yoktur bence.

- White russian'lar seviyeyi biraz yükseltti içki konusunda. Esat'ın parasıyla aldığı mataranın kaybolup, aynı şişeye güvenlik kameralarına çaktırmadan konulan ikinci mataranın sahibinin mutlu mesut evine dönmesi mutsuzluk tanımıdır dün gece için. Allahın sopası varmış ama nişan alma yetenekleri yokmuş meğer.

- Herkeste bir armani code black çılgınlığı var ki, sorma gitsin.

- Deniz otobüsü de İstanbul'un trafik sorununu çözmüyorsa, o sorun çözülmez arkadaş. Bu kadar konforlu bir yolculuk yapmadım ben İstanbul'da. Bir ara, "Herhalde durduk lan, çok acayip, tekeri de patlamaz bu meretin" diye sağıma baktım, hala hızlı bir şekilde hareket halinde olduğumuzu gördüm.

- Belki yüzyılın tespiti değil ama, İstanbul'daki semtlerin köy yavşaklığından utanıyorum. Bakırköy, Yeniköy, Ataköy, Kadıköy... Bu liste uzar gider.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

ada sahilleri

Burcu ile bir iddiamız vardı dönem başında. Dönem içinde kimin GPA'yi daha yüksek olursa, o diğerini boğaza sıfır bir yerde balık-rakı yapmaya götürecekti. Dün bu sorumluluğu, yenilen taraf olarak yerine getirmeden önce yaptıklarımı azıcık da olsa anlatıp, geleceğe not düşmek istedim.

Evvelden konuşup programladığımız gibi, bisiklet kiraladık önce. Burcu'yla kiraladığımız çift kişilik bisiklet (tandem de denir) ile seyir halinde cam apartmanın önündeki çöplüğün az öncesinde, 5 metre kadar önümdeki Cemre'nin sesiyle irkilip kafamı kaldırdığımda, Cemre'nin dizi ve kalçasının aynı çizgi üzerinde, yere paralel ve kafamın bir 15-20 santim üzerinde olduğunu görüp frenlere bastım. Biraz sonra Cemre ağır çekimde yere düştü (Cemre'yi havada gördüm, şahitlerim var). Kıssadan hisse : Esat'ın ellerini bırakmış bir şekilde bisiklet kullanırken fotoğrafını çekmeye çalışmak tehlikelidir.

Büyükadayla ilgili bir tespit : "Adada ne kadar tekel bayi, manav, restoran, bisiklet kiralama işletmecisi varsa, hepsinin de gözü renkli."

Aya Yorgi kilisesine (hatta girdiğim ilk kiliseye) ilk adım atışım, bir ramazan ayının ilk cuması öğleden sonra olacak deseler, herhalde "Murat Mustafa'daki akıl almaz mantık hatası !!bir1 (bu espriyi her ünlemde yapayım ki, ekşisözlük yazarı olduğumu bir kez daha gözler önüne sereyim)" derdim. Girişte mum dikip, amen dedim (dua etmedim ama). Önceki gün iftar trafiği olur diyerek revzen'e iki saat daha geç gitmeyi düşünmüştüm halbuki. Bir yanda iftar, diğer yanda mumlar kafam karıştırmadı değil.

Büyükadayla ilgili ikinci bir tespit : "Balıkçılar sokağında, iskeleden uzaklaştıkça fiyatlar azalıyor, künefe ikramları artıyor."

Halk plajındaki denizde, derinlik diz boyunu hafifçe geçmişken görülen deniz anası aklıma, "Acaba halk plajı ve diğer beach'leri birbirinden ayıran fark giriş ücreti dışında, bu deniz anası mıdır?" sorusunu getirmedi değil. Ayrıca halk plajına giriş : 5 tl, ikinci el erkek mayosu : 5 tl (yok lan saçmalama, almadım tabi ki), tüm adayı daha önce iki kere faytonla gezmemin rahatlığıyla gaza gelip yaptığım "tandem bisikletle büyük tur" sonrası yorgunluğu ile, halk plajında denize karşı 45 dakika uzanmak priceless.

Büyükadayla ilgili üçüncü bir tespit : "Turistler güzel fotoğraf çekemiyor. Gönülleri kırılmasın diye "Thank you" diyosun ama yine de. "

Güzel, mutlu bir gezintinin yanında tatlı yorgunluğu da ücretsiz veriyorlar.

Galiba bitti.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

sus

Çok yakın bir arkadaşımın, Amerika'ya gitmeden önceki son hafta sonunu güzel geçirmek adına katıldığım içmeceyi çok başarılı buldum. Liseden arkadaşlarla, konuşma tarzında, hatta hiddetli tartışmalardaki bağırış, çağırışlarda dahi bir değişiklik görmediğim insanlarla lise tadında muhabbet etmek, eski geyikleri derleyip düzenlemek, yeni projeler konuşmak gibi lezzetli mezeleri vardı akşamın. Based on a true story

Sabancı'da yaz okulu = İstanbul'a yakın nezih bir tatil köyünde, yakınların ve sevdiklerinle yaz tatili yapmak gibiymiş. Rutin bir sıklıkta nargile içmek, sinemaya gitmek, içki içmek, bolca sohbet etmek ve spor yapmak gibi güzel hobileri varmış tatilin. Havaların bunaltıcı sıcak olmadığı bir dünya dilesem de, pervanenin "3" nolu butonuyla da idare ediyorum gayet.

Okulun bütün otomatlarındaki hoşbeş'i bitiren insana söylüyorum : "Git şimdi, aşağı marketten bana yenisini al". Ayrıca, benim ultra bilimsel teorime göre, hoşbeş'in yakalaması gereken yüksek satış grafiği ve aşırı karlılık oranı, hoşbeş üretilen fabrikadaki işçilerin aşırı tüketimi sebebiyle (1 kere üret, 2 kere ye) mümkün olamıyor uzun süredir. Yoksa, çoggüzel olm tadı.

Recep Bey ve memur Kemal Efendi arasındaki söz düellosunu severek izliyor, daha ne kadar "isim üzerinden siyaset" konuşacaklarını ve sözü ne zaman küçük bir hukuksal devrim niteliğindeki anayasa değişikliğine getireceklerini merak ediyorum. Yine de oldukça orijinal ve/veya komik konuşuyorlar bazen : "Oy pusulasında Hayır'ın rengi kahverengi. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var. Bunlara öyle bir hayır diyelim ki, kırk yıl unutamasınlar !!!11BİR! " . Ayrıca bir politik söylevin komikliğinin (ve absürtlüğünün), sözcüklerin içinde "kırk" sayısı bulma ve onu kullanma oranıyla doğru orantılı olduğunu keşfettim şu anda (bir diğer örnek için : Devlet Bahçeli ile kırk yapar).

Son olarak, başlık, bu kaydı yazmaya başladığım saat 2.23'te karşıdaki yurtlardan gelen keman ve trompet seslerine gelsin. Yeter ulan. Odam zaten güneş görüyor ayı gibi, bir de pencere açık bir şekilde sizin enstrümanlarınızın seslerine bakınca iyice çekilmez oluyor burası. Yetkililere sesleneceğim, az kaldı.

3 Ağustos 2010 Salı

(r) erör (erö)

Derste hoca exception'ları işliyor (exception error demek java dilinde). Her exception dediğinde inception aklıma geliyor, her inception aklıma geldiğinde açıyorum ekşisözlük'ü, gerek yorum-dedikodu, gerek komplo teorileri okuyorum. Kesmiyor, Christopher Nolan'ın röportajları okuyorum.

Hayır, hoca yarın, öbür gün exception'la ilgili ödev vericek, "loop within a loop" şeklinde comment'ler yazıcam ödeve istemsiz şekilde, o olucak. Zira aklıma exception konusuyla ilgili sadece "Cobol engineering" (Cobol engineering ile Cobb'un isimlerindeki benzerliği anlatayım bi' ara, hatırlatın da ) ve "limbo" geliyor.

Film spoyler ---

Kick ekşicilerin sandalyeden düşmesiymiş.

Film spoyler ---