28 Mayıs 2010 Cuma

Mayıs ayı bitti mü - 2

Mayıs ayı bitti mü yazı dizisinin devamı aşağıdadır:

17 mayıs'taki şahane KoroSU konseri bittikten ve tüm kayıtlar zevkle dinlendikten sonra, 19 mayıs tatiline geldi çattı. Bir hafta öncesinden yaptığımız plana sadık kalıp, Tekirdağına gittik (öyle dermiş oranın yerlileri). Tekirdağından zihinlerde kalanlar :

Y : Abi niye dondunuz?
Herkes : ehuehahah !!

C : Peki biz çıkmaya başladıktan üç ay sonra, E.'ın telefonunda kendi kaydımı "SU C. Müzikus" olarak görmeme ne diyorsunuz?

U, M, E : Hazır mı fotoğraf makinesi? Hadi beyler üç deyince bombalama, bir-ki-üç. *flop**pffpkşşş*

Kasaptaki amca : Siz suyun fotoorafını niye çektiğniz o zaman?
C : Amca şimdi onun ismi korusu ya, bizim de onun ismine benzer bi' ... bikbikbik ...

Hep bir ağızdan : "We starve-look at one another, short of breath walking proudly in our winter coats..." ve nakarat "dets mii, deets miiiiiYYYYY"

Her bakımdan zevkle geçen 2 gecenin ardı, perşembe oldu. Cumartesi günkü Ege Üni. Şenlik'i de, saat 8de başlayan aşırı sağanak yağmur dolayısıyla (açık hava sahnesinin son grubuydu Neşeli, saat 9da çıkacaktı, ve boş herhangi bir kapalı sahne yoktu, şenliğin diğer etkinlikleri dolayısıyla) yalan oldu.

Tabi "oğlum, sen okumaya gitmedin mi oraya" diyen bir anne olacaktır aranızda illa ki. "Okuyom ben yuaa" diyeceğim onlara, tüm gücümle. Bu tekirdağı haftasında bir sınavım, bir ödevim, 2000 kelimelik bir opera incelemem ve yoklama alınan iki dersim vardı. Cuma dersim yok, çarşamba da 19 mayısa denk geliyodu, yani tüm bu sorumluluklar 3 gün içine yayılmıştı. Bu koşuşturmaca üzerine en güzel yorum babamdan geldi. Babam ki, ben sınavdan çıktığım zaman beni arabayla almaya gelmeyen ama basketbol antremanından sonra yolunu değiştirip beni arabayla alan bir insandır. Konserlerimi en önden izler, ama veli toplantılarıma gitmezdi Denizli'deyken. Beni "sabah uyandırsana, dershaneye gitcem" dediğimde uyandırmamış, niye uyandırmadın dediğimde "boşver ya, bugün de gitmeyiver" demişti. Geçen gün beni arayıp: "Oğlum konserlerden çok yoruluyosun, 3 tane grubun olmasın artık, en az emek verdiğin gruba devam et, diğerlerinden ayrıl" dedi.

Mayıs ayı bitti mü

Mayıs ayı boyunca yaz(a)madığım için bu yazı biraz intikam alma yazısı olacaktır benim için. Bakıyorum, en son 4 mayısta yazmışım, ondan sonra birkaç deneme de olmuş ama yayınlanmamışlar (blog açıp köşeyazarı tribine giren insanlardan birisi olma yolunda ilerliyorum, "notlarıma bakıyorum, yayınlanmamış yazılar" falan deyip).

6 mayısta bir Neşeli Günler Kumpanyası SGM 5.yıl konseri verdik. Çok neşeli bir konser olmadı, çeşitli tatsızlıklardan ötürü. Sahnedeki mikrofon krizi, biz konser verenleri birkaç dakikalığına Nihat Berker'in, Haluk Bal'ın önünde sessizce beklemeye itti. Konserin benim için iki büyük anlamı vardı, birincisi Nihat Berker'den bireysel olarak tebrik almamdır. Diğeri de SGM'deki ilk konserimdi bu.

Bir sonraki hafta, yaşamım ile hangar arasındaki ince çizgi kayboldu. 5 günde 4 prova aldık, ki kendileri en az 5 saat olur. Öyle ki, prova var diye Neşeli'nin Kalamış'taki konserine çıkmadım. Tüm bu insanüstü çabayı sarfettiğimiz Müzikus Çok Sesli Pop-Rock KoroSU konseri, insanlardan aldığım tepkiler, duyduğum alkış düzeyi ve kayıtlardan dinlediklerim doğrultusunda konuşuyorum, ayı gibiydi. Kritik nokta, benim açımdan çok da zevkliydi konser. Kulislere birkaç kere gir-çık yapmış olduğumdan, herhangi bir konserin benim üzerimde bu denli büyük bir etki yaratmasının sebepleri de olmalı gayet tabi. Sebebler üzerine birkaç analiz yaptım, şunları buldum: Müzikal anlamda doyurucu bir orkestra şefinin olması, repertuvarda hayatımda ilk defa çaldığım 14 şarkının bulunması (ve her yeni şarkı için yaşadığım heyecan), kolajlar ve en önemlisi konsept.

Devamı var.

4 Mayıs 2010 Salı

Oyun

Mgmt 202 dersinde, hoca tüm konuyu anlattıktan sonra bir de Türkçe özetlemeye ihtiyaç duydu. "Yabancı var mı?" diye sordu. "Var" diye cevap gelmemesini çok ilginç bulmadım aslında. Yine de anlatayım dedim.

MS 303 dersinde (iyice Faruk'a dönüştüm, tüm ders programımı sizlerle paylaşıyorum) hoca ekonomik bir başarısızlığı veya zararla kapanan kötü bir yatırımı "Kabul edilebilir mi, hayır edilemez, öyleyse diğerini seçiyoruz" diye değil, "Bu projeyi kabul ederseniz Yunanistan'a dönersiniz" diye anlatmaya başladı.

Ha, bu arada, yukarıdaki management dersi hocası, iki hafta evvel, "Artık yoklama almıyorum, dersi öğrenmek isteyen gelsin, diğerleri imza atmak için gelmesin" dediğinde "Ooh kebab, daha da gelmem" insanlarından biriydim. Tek ders saatlik olana bir uğrayayım dedim geçen gün, baktım yoklama kağıdı dönüyor, bilerek imza atmadım dersin sonunu bekledim, herkes gidince imza atmayı unutmuşum deyip hocanın yanına gittim. O malum soruyu sordum:

-Hocam, böle böle demiştiniz.
-Ehehe. Eee, ben olta attım orda, atlamamak lazım. Öğretmenlerin söylediklerine güven olmaz. Ehehe.
Ahmet abiyi çağırıp, şişe attırasım geldi tam o anda.

12 Haziran tarihinde, saat 09-12 arası finalim var, akşamına da Manisa'da konserim var. Yine de insanın konsere gitmek için uçak bileti alması güzel bi' duygu.

Deva-saz'ın SGM konserinden sonra 21 müzikus işçisi olarak Bostancı'ya gittik, dürüm yemeye. "10'dan çok 20'den az" devasaz ekibinden gelen bir tek, son şarkıda klarnet çalan Berke'ydi (tabi ışık mikserindeki ben, ve ses mikserindeki Esat'ı saymıyorum). Konser yorgunluğu diye bir şey olduğuna kanıt bu bence. Ege konserinden bir sonraki gün hiç bir derse niye gitmediğimi soran olursa, bu yazıyı referans gösteriyim diyorum.

Yazımın başlığına dönersek de, CS201 hw5'i yapana kadar ağlayan anam (literally), ödev bittiğinde benimle birlikte yazdığım "pacmanimsi" oyunumu oynadı (bu da literally). Atilla'nın odasına indim laptopla (tabi öyle multiplayer seçeneğimiz yok bizim), onunla oynadık. Oyun oynarken, "ahanda şimdi if'in içine girdi" diye düşünmekten niye iliklerime kadar zevk alıyorum bilmiyorum yine de.