21 Ağustos 2010 Cumartesi

havuz

Perşembe günü, Shuffle olarak aldığım prova ile, önümüzdeki yılın prova maratonunu açmış bulunuyorum. Uzun bir müzik yılının daha beni beklediğini, ve bu sene özel sürprizlerle sahneye çıkacağımı biliyor ve sizlere aktarıyorum. Bazı müzik projesi fikirlerim beni heyecanlandırıyor. Herneyse, provaya dönersek, ta Bronx konserinden bu yana ilk defa Shuffle'ın müziğinden çok haz aldım. Birbirini okuyan 5 elemanın müzik yapması kadar güzeli yokmuş bu piyasada.

Provanın ertesi günü de, Utku'larda mangal partisi (mangal partisi deyince sanki 9 abazan erkekten oluşan gürültülü bir ekiple, çirkin şakalar eşliğinde takılmışız gibi oldu. En iyisi alafranga versiyonunu kullanalım, "barbekü partisi" diyelim. ) ayarladık. İçki ve yemek alışverişinde bile eğlenebilen bir grup olarak sızana kadar güldük. Geceden akılda kalan azıcık tuhaf hikayeleri yazayım :

- Gitmeye hazır halde, saatler 14'ü gösterirken beklenen insan Selimcan gelene kadar gökyüzünde bir tek bulut yoktu. Güneş tam bizi uzaklardan gelen kavruk Brezilyalı forvetlere benzetirken Selimcan geldi. Tam o anda güneşin el sallayarak uzaklaştığına tanık olduk. Hamama girelim bir an evvel (derin nüktecikler, şakalar falan).

- Alışveriş sırasında, içkileri aldıktan sonra et ve tavuk reyonunu bir 10 dakika aramışızdır muhtemelen. Meğer içki reyonunun yan bitişiğindeymiş. Her ne kadar "ama yolda cips mips aldık eabi" diye avunsak da, içimiz gitti bence.

- Havuza giren 6 kişinin 30 saniyelik beyin fırtınası sonucunda yaratılan sutopu (ama tüylü tenis topuyla) son zamanlarda en zevk alarak oynadığım oyun oldu. Her ne kadar parmak ucumdaki yarığın ve sağ pazumdaki morluğun sebebi o oyun olsa da, güzel bir galibiyet aldık (bkz: kanının son damlasına kadar oynamak). Tabi huylu huyundan vazgeçmiyor, perdeleme yapıp pick-and-roll ile takımıma sayı kazandırdım. İbret niteliğinde vidyolar çekildi maç esnasında, onları da ısrarla isteyiniz.

- Mangalın ilk defa sorunsuz yapıldığı bir organizasyondu. Çok da güzeldi. Oruçları bozmamak için bu paragrafı atlıyorum derhal.

- Gitarlar çalınmaya başlandığında, yine "Promises-Bu böyle" nakarat şenlikleri geleneği, tüm bağırışlarıyla sürdü. Creep'teki "run"ları söyledikten 30 saniye sonra, güvenlikten uyarı aldık ("müziğim ben öldükten 50 sene sonra anlaşılacak". Ben öldükten sonra anlaşılacağım tribi de en sevdiğimdir). İki gitardan birinin mi teli, diğerinin re teli yoktu, gerçi kıyak kafayla tribünden marş söyler gibi söylenen müziklerde böyle ufak detayların önemi yoktur bence.

- White russian'lar seviyeyi biraz yükseltti içki konusunda. Esat'ın parasıyla aldığı mataranın kaybolup, aynı şişeye güvenlik kameralarına çaktırmadan konulan ikinci mataranın sahibinin mutlu mesut evine dönmesi mutsuzluk tanımıdır dün gece için. Allahın sopası varmış ama nişan alma yetenekleri yokmuş meğer.

- Herkeste bir armani code black çılgınlığı var ki, sorma gitsin.

- Deniz otobüsü de İstanbul'un trafik sorununu çözmüyorsa, o sorun çözülmez arkadaş. Bu kadar konforlu bir yolculuk yapmadım ben İstanbul'da. Bir ara, "Herhalde durduk lan, çok acayip, tekeri de patlamaz bu meretin" diye sağıma baktım, hala hızlı bir şekilde hareket halinde olduğumuzu gördüm.

- Belki yüzyılın tespiti değil ama, İstanbul'daki semtlerin köy yavşaklığından utanıyorum. Bakırköy, Yeniköy, Ataköy, Kadıköy... Bu liste uzar gider.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder