27 Temmuz 2010 Salı

prova

Müziği, nereden baksanız 10 senedir, gerek kulislerde konser heyecanı yaşayarak, gerek provalarda, gerekse dinleyici olarak yaşıyorum (gerek laptopumda). İlk olarak bağlama hocamın benden çalmamı beklememesine rağmen, elime tutuşturduğu notaları tek tek altına ne olduklarını yazarak çaldığım dersten zevk almıştım. Günümüze gelene kadar yaptığım müzik tarzı çok çok değişti. Türkülerden, eğlenceli pop-rock'a ne zaman dönüştü müziğim, tam olarak şemasını çizemesem de, siz anladınız işte. Değişmeyen ise bana hep zevk veren şey olmuştur : gitarın tellerinin parmaklarda yaptığı uyuşukluk.

En son Manisa konserinde (Neşeli Günler Kumpanyası, Haziran 2010) çalmıştım gitar. Bir buçuk ay olmuş. Bugünkü provaya gelene kadar ise, gitar kılıfında sessizce oturuyordu. Kılıfı açtığımda, o gür koku (tinerciler vs. kılıf koklayıcılar) yine burnuma saldırdı (gitar kılıfı kokusunu ayrı seviyorum). Provadan çıktığımda ise parmaklarım, gitar çalmadan geçen bir buçuk ayın etkisiyle alıştıkları yeni kültür ortamından ayrılmanın hüznüyle dolmuştu. İlk gitar çalmaya başladığımda, arkadaşlarıma parmak uçlarımı elletmiş, gözü yaşlı bir şekilde "Olm, nasır tutuyorlar. Artık parmaklarımı hissetmeyeceğim allam, ne güzel" diye dolaşmıştım. Bugünkü provadan sonra ise, yine o uyuşukluk-zonklama halini hissettim. Tatlı acı, beyaz yalan, mutluluk gözyaşları gibi tezat ikilemeleri yaşadım.

Çok da bir yere bağlamaya niyetim yok. Esat'a bi' geçmiş olsuna uğrayarak bitiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder