23 Haziran 2010 Çarşamba

Film hakkında.1 - "Babel"

Babel filmini izledim geçen gün. "21 grams" filminin de yönetmeni olan Alejandro Gonzalez İnarritu'nun çektiği, 2007 en iyi film oscar'ını kıl payı kaçırmış bu film ile ilgili etkilendiklerimi ve düşündüklerimi yazmaya niyetlenip, böyle bir yazı oluşturdum. Ekşi sözlük'te de bu yazının bir kopyasını bulabilirsiniz. Filmi izlemeyenler için spoyler niteliğinde olan bu yazıya devam etme isteğinizi tekrar bir yoklayın derim (izlemeyenlere derim tabii ki de, izleyenler çekirdeklerini çitleyip okusun).

Filmde üçlü hikaye anlatılıyor. İlk hikaye Babil'de başlıyor, bir turist otobüsünün yeni yetme Fas'lı bir çocuk tarafından atış poligonu deneme tahtası olarak kullanılmasıyla başlıyor. Muhtemelen asma bahçelerine gidiyor turist kafilesi. Kafilenin içinde evli Amerikalı bir çift var, çocuklarını bakıcıya bırakmışlar, akılları sürekli onlarda. Diğer hikaye voleybol oynayan 15-20 yaşlarında bir Japon kızın hikayesi. Kız sağır. İlk cinsel deneyimini güçlü duygularla arıyor, genel olarak hikaye Japonya'ya döndüğünde kızın cinsel deneyim arayışından bahsediliyor. Üçüncü hikaye de Babil'deki ailenin San Diego'da bıraktıkları çocuklarının hikayesi. Bakıcının oğlunun düğünü için Meksika'ya gidiyorlar. Bu üçünün birbiri ile bağlantılı hikayeler olduğunu sezinliyor, ve heyecanla neler olacağını, yönetmenin izleyenlere neler anlatacağını bekliyor insan ilk 45 dakikada.

Sonra olaylar gelişiyor, turist kafilesini deneme tahtası olarak gören Fas'lı çocuk, çocukların annesini vuruyor. Zorunluluklardan dolayı anneyi bir köye getiriyorlar, o köyde veteriner tarafından muayene ediliyor ve temizlemek için çakmakla ısıtılmış bir iğne ile dikiş atılıyor omzuna. Politik sebeplerden dolayı uzunca bir süreden sonra ancak hastaneye götürülüyor, bu süre boyunca altına işemek durumunda kalıyor, kısaca oldukça kötü koşullarda yaşam mücadelesi veriyor. Japonya'daki hikayede kız iç çamaşırını çıkarmış bir şekilde geziyor, en sonunda evine gelen polisi çağırıp onunla ilişkiye giriyor. Meksika'ya giden çocukların hikayesi ise, düğün sonrası içmiş bir şekilde çocukları arabayla evlerine bırakmaya niyetlenen yeğenin boşboğazlığı yüzünden polislerden kaçıp, çölün ortasına bırakılmaları hikayesi kısaca. Daha sonra bakıcıları sınır dışı edilen çocuklar, çölün ortasında aç-susuz, acıyla boyanmış bir halde bulunuyorlar. Hikayeler 2 çocuklu ailenin etrafında toplanıyor. Japonya'daki kızın babası, anneyi vuran silahı Fas'taki turist rehberine bırakıyor, polisler de babayı bu yüzden arıyorlar.

Kendi çıkarımlarıma dayanarak söylüyorum, yönetmenin verdiği iki mesaj ise şunlar :

1 - "Tüm insanlar acı çekiyor, gerek üçüncü dünya ülkesinde yaşayan insanlar, gerekse dünyanın ekonomik olarak ilk iki sırasına yerleşmiş ülkelerinde (Amerika ve Japonya), refah ve zenginlik içinde yaşayan insanlar, hepsi acı çekiyorlar." Bu mesajı, Japonya'da yaşayan zengin aile üzerinden şöyle veriyor, ailenin annesi başına kurşun sıkarak intihar ediyor. Kızları sağır. Babası eve geç geliyor, kızı ile ilgilenemiyor, kız çok yalnız büyüyor, dolayısıyla cinsel ihtiyaçlarını karşılamak için her türlü içki-hap-uyuşturucu üçlüsüne başvuruyor. Babaları hala annenin ölmüş olduğunu kaldıramıyor, vay anam daha bilimum büyük acıları (!) var ailenin. Amerikalı aile üzerinden ise şöyle anlatılıyor bu mesaj : Aile gezmek için turistik gezi yapıyor, ama başıboş bir kurşun yüzünden anne kolunun kesilmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Çocuklar, çölün ortasında aç-susuz saatlerce maruz kalıyorlar. Meksika ve Fas'taki insanların acılarını zaten anlatmaya gerek yok. Onların evlerinin, ailelerinin, köylerinin konumu ve durumu içler acısı zaten, en yakın hastahaneleri 4 saat uzaklıkta, yaptıkları düğünler içler acısı, üstelik potansiyel şüpheli olarak görülüyorlar sınır kapılarında.

Bu mesajı ben biraz yorumlayarak, şöyle sonlandırdım, "... ve zenginlik içinde yaşayan insanlar, hepsi acı çekiyorlar. Fakat refah içinde yaşayanlar acılarından şu ya da bu şekilde sıyrılabiliyorlar, diğerleri ise bu acının bedellerini ağır bir şekilde ödüyor." Fas'lı aile, bir oğlunu kaybediyor, diğer oğulları da hapislerde sürünüyor. Meksika'lı ailede ise, yeğen polis tarafından aranıyor, bakıcı ise 16 yılın ardından sınır dışı ediliyor. İki aile de uzunca yıllar yaşadıkları hayatın yok olmasını izliyor bu acılar sonrasında. Amerikalılarda ise durum şöyle; anne hastahanede yoğun bakım ardından iyileşiyor, çocukları çölde bulunuyor ve hayatlarına olduğu gibi devam ediyorlar. Japonlar ise, kız ve babanın birbirine sarılması ile mutlu mesut devam ediyorlar hayatlarına. Benim filmden çıkardığım şudur : "Her aile acı çekiyor, ama refah ve ekonomik anlamda düşük seviyedekiler bu acıların bedelini ödüyorlar."

2 - Yönetmenin verdiği ikinci mesaj ise şu, "Amerikalılar, ülke dışına çıktıkları anda mutsuz ve korumasız kalıyorlar. Amerikalı olmayan, cahil ve (sözde) vahşi insanların sorumsuzluklarının cezasını çekiyorlar." Hem çocukların, sarhoş şoför yüzünden çölde çektiği acı, hem annenin sorumsuz bir çocuk tarafından omzundan vurulması beni bu düşünceye itti. Bu mesajın altında yatanlar ise daha ilgi çekici bana kalırsa. Öncelikle, iki acının da niyetlenmeden olduğunu söylemek mümkün. Sarhoş yeğen arabayı kullandığında, "Sınırda polisten kaçsam da şu çocuklar acı çekse" diye bir düşünceye sahip değil. Fas'lı çocuk da, "Şu arabayı vursam da içindeki anne, kolunun kesilmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalsa" diye düşünmüyor. Niyetlenmeden, fakat kaçınılmaz olarak Amerikalılara acı çektiriyorlar. İnsanın aklına şu fikri sokuyor : "Niyetlenseler zaten büyük acılar çekiliyor, 12 eylül saldırısı gibi. Niyetlenmediklerinde ise yine acı çekiyoruz biz Amerikalılar, iyisi mi biz Amerikalılar, Amerikalı olmayan insanlara dair kuşkulu, şüpheci ve korumacı tavrımızı sürdürelim." Bunun da ötesinde şöyle bir alt metin veriliyor filmde : "Biz Amerikalı'ların, Amerika dışındaki egzotik ve keşfedilmemişe dair olan gezme ve keşfetme isteğimiz (Babil ve Meksika) hep kötü sonuçlanıyor. İyisi mi bundan sonra egzotik ve keşfedilmemişe dair isteğimizi durduralım, Amerika neyimize yetmiyor, mutlu mesut yaşarız."

Ayrıca filmdeki üçlü hikayedeki bağlantıyı sürekli olarak Japon kızın cinsellik arzuları ile soğuklaştırmanın manasını da çözemedim, filmin en büyük kopuş noktaları Japonya'da oldu hep.

Filmi çok beğendim, fakat mesajlarını ve alt metinlerini çok absürt buldum. Paylaşayım istedim. Şu aralar çok film izliyorum, belki film hakkında serisine devam ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder