27 Ekim 2009 Salı

Mini Öykü - Aşk 2

Mini Öykü - Aşk II. Dudaklar ve Kelimeler

Kokusu geldi yine burnuna. Küçük bir amfide, en önde, yıllarını amerikalarda eğitimine adadıktan sonra, korkunç otuz yıllar yaşayan ülkesine yine de sinirlenmeyip, özlemle geri dönmüş, "çılgın profesör sarı gömlek"i dinlerken, hocanın kullandığı ağır ingilizcenin de etkisiyle, bir anda uyuklamaya başlamıştı. Tam o sırada geldi koku. Çok sakin karşıladığını düşündü bu seferkini. Tüylerinin ürpermesini saymaz ise tabi. Alıştığını düşünüyordu, fakat her seferinde heyecanlanıyor, her seferinde mutlu oluyor, hepsinin ötesinde her seferinde şaşırıyordu. Nasıl koktuğunu anlatamıyordu, anlatmaya kalksa güzel diyebilirdi anca. Öyle özel bir kokuydu ki, hepsine kendine saklamak için derin bir nefes aldı burnundan. Şimdi koku, dudaklarına ulaşmıştı. Artık kimse, farkında olmadan dahi paylaşamazdı o kokuyu. Dudakları kokunun başladığı yerdi çünkü. Bilen iki kişi vardı, o kokuyu. Baharatlıydı biraz. Kırmızı biber gibiydi, kokudan mı, lezzetinden mi, yoksa teması sonrası bıraktığı o sıcak bağdan mıdır bilinmez, tekrar tekrar tadına bakmak istiyordu. Yavaşça ve hissederek. Özledi yine.

Ders bitmeye yaklaşmıştı, koku üzerine düşünmekten kaçırdığı noktalara takılmış, Cihan'ın notlarına biz göz atıp yeniden yakalamaya çalışıyordu konuyu. Duble espresso istemişti ruhu, uyanması lazımdı bir an evvel. Birazdan quiz vardı. Sarı gömlek, tonlaması ile yine tüm dikkatleri toplayıp konunun son cümlesi ile ilgili merakları yoğunlaştırırken, argo bir sıfat kullanmıştı aniden. Düşünceler doluştu yine, dumanlı bir fanus içinde kaldı zihni, zaten uykusu da bastırıyordu, dumanları dağıtmaya yoğunlaşmaya tenezzül bile etmedi, saldı kendisini içine doğru. Yine dün geldi aklına, argo konuşabilmek için yer aramıştı, biraz önceki kokunun kaynağı dudaklar. Konuşmayı renklendirmekten başka ne işe yarardı ki argolar? Argolar, kelimelerden daha komikken, kim neden hoşlanmamıştı ki onlardan? Renkti argolar, sarı gibi bir renk, ki tanımları renkler oluşturur. Kelimeleri kendisi etrafında toplardı, merkeze yerleşir, ilk o hatırlanırdı. Zamanın birinde çocuk ne demiş " Hii, bok dedi". 3 saat dünyanın sırrını anlatsa da birileri, akıllarda o kelime kalır, komik çünkü, hem de çok komik. Hem bok deyince aşkın güzelliğine de zarar gelmiyor ki. Kelimelerin önleyemeyeceği bir nokta orası.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder